Selen Ansen’in küratörlüğünü üstlendiği Farz Et Ki Sen Yoksun başlıklı sergi, bir koleksiyonerin hayalleri ve hayata geçirdikleri neticesinde farklı nesneler arasında kurulan yakınlıkların ve oluşturulan gövdenin bir mekân olarak ev içinden müzeye taşınmasının imkânlarını araştırıyor. 400’e yakın sanatçının yapıtlarının yanı sıra anonim eserler, seri üretimler ve muhtelif öğelere yer veren sergi, Arter’in 4. ve 3. kat galerilerine yayılıyor. Özel alanda tekil bir yaşama eşlik etmek üzere düzenlenmişken bir sanat kurumunun aracılığı ve küratoryal bir bakışla kişisel bir koleksiyondan kamuya açılan seçki, tasnif mantığına meydan okuyan zamanlar ve formlar arası bir dünya yaratıyor. Koleksiyonerin eserlerle etkileşim içerisinde soyut bir kimlik kazanarak var olduğu bu dünya, şeylerin özel alandan ayrılıp kendi özgünlüklerini yeni bir bağlamda sürdürmesiyle hem gerçek hem de kurmaca bir deneyimin kapısını aralıyor. Farz Et Ki Sen Yoksun, koleksiyonu çok yönlü ve yaşayan bir beden olarak ele alarak, alelade olanın olağanüstü olanla yakınlıklarının yanı sıra toplama/koleksiyon yapma pratiği ve gündelik yaşamımızı çevreleyen nesneler üzerine de düşünmeye teşvik ediyor.
Ömer Koç Koleksiyonu’ndan seçilen eserlerle oluşturulan Farz Et Ki Sen Yoksun, her şeyin düştüğü ve düşmeye devam ettiği dünyada yükselişi düşleyebilmek için, faniliğin hüküm sürdüğü canlılar evreninde dünyevilikten el alan yükseliş ve kaçış alanlarını bulmaya yöneliyor. Serginin ismini aldığı dizelerde şair Ömer Hayyam’ın (1048–1131) kendi benliğimizin sınırlarını aşarak yaşamı özgürce kucaklamamızı anımsatmasından hareketle ziyaretçiler de kronolojinin ve hiyerarşinin olmadığı bir mekânsal kurgu içerisinde bir araya getirilen nesnelere dair yeni anlam arayışlarına kapı açacak bir deneyime davet ediliyor.
Koleksiyonerin oyuncul yorumunu yansıtan bir birikim yoluyla insanî zevkleri, arzuları, geçmiş hayatların heveslerini ve düşlerini bize taşıyan kitapları, koltukları, resimleri, heykelleri ve fotoğrafları buluşturan Farz Et Ki Sen Yoksun, insan olmanın iyisiyle kötüsüyle aktarılabilir bütün hâllerini koruma altına alma fikrine tutkuyla yaklaşmak ve nihayet en yücesinden en gündelik olanına, en kalıcısından en geçici olanına jestler, imalar, hareketler, ölmeden bırakılmış ve sonra yaşayanlarca bulunmuş ve korunmuş izler gibi temaların peşinden gidiyor. Sergide bir araya gelen binbir yapıt ve nesne, mekânda kurdukları yakınlıklar yoluyla yeni çağrışımlar için yaşama tutunan bir görüş alanı açıyorlar.