Sergide özellikle atmosferik optik algılamalar üzerinden yola çıkan Gözde İlkin; ışık, ışın, renkler, kırılımlar, saçılımlar, dalga boyları, çoklu kristalin yapılar ve çınlamalar üzerine düşünüyor. Sanatçı, buzulların erimesi ve gazlardan yanan karların iklimlere karışmasını dijital resimler, ışıklı kutular ve pullar üzerinden işliyor.
Eriyerek yok olmanın içinde yarattığı, maviden laciverte dönen ruh halinde, önlenmesi güç derin huzur hali, teslimiyet, memnuniyet ve emniyet duygularına eşlik eden soğuma ve dönüşüm sürecinin yarattığı çaresiz anksiyeteyi, tanışmayı hiç istemediği ölüm veya tükenmeye benzetiyor.
Sanatçı, çeşitli neden ve koşullardan ötürü yaşadığımız coğrafyanın etkisinde işler üretmenin, her ne kadar kimlik kavramı ile doğrudan ilişkili olduğunu kabullense de, kimliğe ve coğrafyaya alışılmadık açılardan, farklı paralel ve meridyenlerden bakmaya özen gösteriyor. Öznellik ve aidiyetle ilgili meselelerin bakış açısına bağlı olarak, sürekli değişkenlik gösteren, kendi içinde özerk ve doğa ile uyumlu kompleks yapılar olması üzerine düşünen sanatçı, farklı coğrafyalardaki atmosferik koşulların bir nevi mercek görevi gördüğünün altını çiziyor. Bu filtreleri kullanarak birey ve coğrafyaları, özellikle de kendisini mercek altına alan İlkin, farklı renkte gözlükler yardımıyla dağınık yansımaların içinde sınırsızca hareket ederken uyaranlara tamamiyle açık bir boyutta gezinerek deneyimlediği içsel sohbeti izleyici ile paylaşmaktadır.
