
Burcu Yağcıoğlu
DAHA FAZLA GÖRSEL
Bilinçaltının keşfi, görelilik kuramı ve kuantum mekaniğinin ortaya çıkmasından kuvvet alarak büyüyen bir hareket olmuş Sürrealizm. Bu kuramlar insanın kendi aklına olan inancının ve evrendeki yeriyle ilgili kibirli görüşlerinin altını oymuş ve Sürrealizm de bunu coşkuyla karşılamış. Kendisini mantıktan ibaret zanneden bir medeniyetin nasıl delirebildiğini ve bunun yol açtığı yıkımı Birinci Dünya Savaşı sırasında görmüşler ve bu deliliğin üzerine bilinçaltının karanlık ışığını tutmuşlar.
Sürrealizmin rasyonel aklın deliliğine karşı başlattığı özgürleşme hareketi bugün daha da anlam kazanmış gibi geliyor bana. İnsanların yıkıcılığının her gün yeni zirveler yaptığı bugünlerde ortaya çıkan sahneler Sürrealizmin hiper-gerçekçi manzara resimleriyle, tutarsız imge ve objelerden oluşan asamblajlarının tekinsiz melezleri gibi. Buzdağı yerine çöp yığını ortasında oturan bir kutup ayısı, Filistin’deki moloz dağları, kuruyan kadim nehirler, aniden nehirleşen çöller, tarihinde yangın yüzü görmemişken bir günde kül olan ormanlar… Gerçeküstü bir manzara, bir sanat işi yerine gerçeklikte yer bulduysa büyük olasılıkla bir şeyler çok fena ters gitmiş demektir. Aklıma Zizek’in fantezi için söylediği cümle geliyor; “Gerçekleşmiş fantezi için kusursuz bir kelimemiz var. Kâbus.” Aynı şekilde gerçekleşmiş ve Surrealist olarak adlandırabileceğimiz durumların birçoğu için de söylenebilir bu. En azından gezegenimize her gün yenisi eklenen manzaraları düşünülünce durum böyle gibi görünüyor. Belki de Sürrealizm’in en başından beri söylemek isteklerinden biri tam da buydu. Delilik, bilinçaltı ve gerçeklik arasındaki sınırların geçirgenliği.